Seslendirme Sanatçıları

Bize “Cebecililer” derlerdi!

Ali İpin yıllarını tiyatroya adamış başarılı bir sanatçı. Ankara’da doğan ve Ankara Cebeci Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olan sanatçı, şu an çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor. İstanbul camiasında, Ankaralı olmanın çok imrenilen ve aranılan bir özellik olduğunu ifade ediyor. İpin: “Ankara’da doğmuş bir sanatçı olarak açıkçası gurur duyuyorum. Hele hele Cebeci’deki Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olmuş bir sanatçı olmak, açıkçası İstanbul gibi bir şehirde ayrı bir sükse, ayrı bir gurur kaynağı diyebilirim”. Ankara’ya yürekten bağlı olan Ali İpin’in tiyatroculuk serüveni, sıra dışı bir gelenekle, ailesi tarafından zorlanarak başlasa da, hayat tiyatro ile eş anlamlı olmuş İpin için. Tiyatro oyunculuğunun yanı sıra, tiyatro yönetmenliği yapan, film ve dizilerde de rol alan İpin ile severleri için görüştük. …
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ali İpin: 1955 yılında Ankara’da doğdum. İlk ve orta eğitimimi Ankara’da tamamladıktan sonra, babamın görevi nedeni ile İstanbul’a yerleştik ve lise öğrenimimi İstanbul’da tamamladım. Lise bitince mimarlık eğitimi almak üzere Londra’ya gittim. Orada bir yıl kaldıktan sonra maddi nedenlerden dolayı yurda döndüm. Yani mimar olmak benim için hayal oldu. Amacım askerlikten sonra kendime bir iş kurmaktı. Ama ailemin zorlaması ile kendimi Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü sınavlarında buldum. Enteresan değil mi? Genelde aileler bu tür eğitime karşı çıkarlar. “Ne olacaksın sanatçı olunca?” gibi muhalif sorular birbirini izler ve genelde de bu iş kaçak olarak sınava girerek sonuçlanır. Bende ise tam tersi oldu. Tiyatro eğitimimi tamamladıktan sonra da Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sanatçı olarak göreve başladım. 29 yıl Ankara’da hizmet verdikten sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu’na tayin oldum, şimdi görevimi burada sürdürüyorum.
Ankara’da doğmuş bir sanatçı olarak, sizde Ankara’nın nasıl bir anlamı var?
Ali İpin: Ankara’da doğmuş bir sanatçı olarak açıkçası gurur duyuyorum. Hele hele Cebeci’deki Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olmuş bir sanatçı olmak, açıkçası İstanbul gibi bir şehirde ayrı bir sükse, ayrı bir gurur kaynağı diyebilirim. Sohbetler esnasında nereden mezun olduğum sorulunca; “Ayıptır söylemesi Ankara Cebeci’den diyorum.” Bize zaten burada ‘Cebecililer’ diyorlar.
Ankaralı olmak İstanbul’da çok imrenilen ve aranılan bir özellik açıkçası. Her ayın son pazartesi günü buradaki Ankaralılar, yani Ankaralı sanatçılar, sanat adamları Ortaköy Feriye Cafe’de buluşuyoruz. Bu buluşmada eskileri anıyor, sohbetler ediyoruz. Laf aramızda çok da kalabalığız. Ama ne diyeyim suyun başı burası, yani İstanbul olduğu için hepimiz buraya gelmişiz. Artık sonuna kadar buradayız, öyle görünüyor.
Tiyatro sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ali İpin: Tiyatro benim için hayatın ta kendisi. Belki çok klasik bir cevap oldu ama, gerçekten bu böyle. Çevremde olan her olaya ben tiyatro gözü ile bakıyorum, ileride sahnede işime yarayabilir gözüyle bakıyorum. “Her anım gözlem ile geçiyor” diyebilirim. Beynim alabildiğini alıyor, alamadığını da mutlaka bir tarafa not ediyorum. Şimdiye kadar bu gözlemlerimin çok faydasını gördüm diyebilirim. Ben yaşadığım sürece de bu gözlemler devam edecek. Tiyatro sonu olmayan bir merdiven gibi, çık çık bitmiyor. “Ben artık oldum gidebileceğim bir yer kalmadı” diyebilecek bir tiyatro sanatçısı çıkacağını sanmıyorum.
ali-ipinOyunculuk dışında, yardımcı yönetmenlikte yaptınız. Yönetmenlik oyunculuktan farklı bir duygu olsa gerek. Yönetmenlik yaparken neler hissediyorsunuz?
Ali İpin: Oyunculuk dışında, önce sayısını hatırlayamadığım yönetmen yardımcılıklarım ya da diğer bir deyimle asistanlıklarım oldu. Daha sonra da iki tane oyun yönettim. Birisi Ankara Oda Tiyatrosu’nda Raşit Çelikezer’in yazdığı “Bir Kuşluk Vakti’ adlı oyun idi. Sevgili Erol Kardeseci ve sevgili İhsan Sanıvar ile çalıştım. Çok çok güzel bir oyun ortaya çıktı. Daha sonra İstanbul’a gelince Cevat Fehmi Başkut’un ‘Harputta Bir Amerikalı’ adlı oyununu sahneledim. Ama açıkçası Ankara’da daha keyifli bir çalışma ortamı yakalamıştık. Ankara’da, İstanbul’da da olmasını arzu ettiğim güzel bir seyirci kitlesi vardı, bundan dolayı çok mutlu oldum. Yönetmen olunca insan bazen kendini sahneye atmak istiyor ve oyuncularla oynamak istiyor. Hele hele oyuncu kökenli bir yönetmen iseniz bu dayanılmaz bir hal alıyor… Ama yönetmenlik apayrı bir keyif. Bunun yanında arada oyun oynamak ise, bir oyuncu yönetmen için vazgeçilmez durum. Apayrı bir besin kaynağı.
Tiyatro dışında Çocuklar Duymasın, Kurtlar Vadisi, Asmalı Konak gibi dizilerde yer aldınız. Tiyatroya göre sinemayı, dizi filmleri karşılaştırabilir misiniz?
Ali İpin: Tiyatro dışında çeşitli TV dizilerinde ve filmlerde rol aldım. Tabii bu işlerde rol almam tiyatro sanatı ile bağlantılı. Bir yerde sahne üzerinde oyun oynarken fark ediliyorsunuz ya da keşfediliyorsunuz. Ondan sonra da teklifler peş peşe gelmeye başlıyor. Bu arada da bu tür işlerde görev almaya başlayınca sinemayı keşfetmeye başlıyorsunuz. Oradaki oyunculuğun inceliklerini kavramaya başlıyorsunuz, çünkü her iki oyunculuk arasında farklar var. Sinemada ya da TV oyunculuğunda daha ekonomik bir oyunculuk tarzı var. Yani tiyatrodaki kadar fazla tiyatral olmak gerekmiyor ama, duyguları yakalamak ve ona göre oynamak dediğimiz tekniğin altında gene de tiyatro yatıyor. Aslında şöyle açıklamak gerekirse; her iki oyunculuk tarzı da birbirini besliyor. Yalnız bir gerçek var ki, tiyatro sanatçıları, yani yıllarını tiyatroya vermiş kişiler sinema konusunda daha başarılılar. Bunun örneklerini Dünya’da da görmek mümkün, sinemada çok başarılı olan oyunculara bakarsak hemen hepsi tiyatro kökenli.
2007’de sizi hangi çalışmalarda göreceğiz? Proje ve hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?
Ali İpin: 2007 yılında çalışmaya başlayacağım bir sitcom dizisi var. Çok yakında çekimleri başlayacak, bunun haricinde Türker İnanoğlu’nun projesi olan bir müzikal tiyatro oyunu projesi var. Provalarına başladık, sanıyorum bu oyun ile turneler de yapacağız. Bunların haricindeOyunculuk.Org’nin İstanbul şubesinde dersler veriyorum. Yani gene Ankara kökenli bir kuruluş ile çalışmalarım devam ediyor.
Dünyaya yeniden gelseniz, yine sanatçı olmayı mı tercih ederdiniz? Hayalinizde başka bir meslek var mıydı?
Ali İpin: Dünyaya yeniden gelsem tekrar sanatçı olur muydum? Evet olurdum. Şu anda başka bir iş düşünmüyorum ama, bunun yanında mimarlık da hala düşündüğüm meslekler arasında. Ama mimarlık yaparsam yine tiyatroya yönelik çalışmalar yapardım. Sahne tasarımı gibi mesela…
Sizin için başarı ne ifade ediyor?
Ali İpin: Başarı çok güzel bir duygu, başarılı olduğunu hissetmek çok güzel bir duygu. Seyirci beğenisini bir şekilde ifade ediyor. Ne bileyim sokakta yürürken insanlar yolunuzu kesip bir gece önce seyrettikleri dizide sizden bahsediyorlar. Ne kadar çok sevdiklerini, beğendiklerini söylüyorlar. Bunlar çok hoş şeyler. Mesela geçen yıl Aliye dizisinde oynarken insanlar çevirip gerçek mesleğimin doktorluk olup olmadığını, hatta bu konuda eşleri ile bahse girdiklerini söylüyorlardı. Ben de doğal olarak bundan şu sonucu çıkarıyorum: Demek ki başarılı olmuşum ki insanlar beni canlandırdığım karakterin mesleği ile özdeşleştiriyorlar.
Tabii buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün hemen her gün yepyeni bir tepki ile karşılaşıyorsunuz. Aradan yıllar geçse bile bir başka işten hatırlıyorlar. Ama beni en çok mutlu eden insanların beni mesleğim ile hatırlamaları, seyretmiş oldukları bir tiyatro oyunu ile hatırlamaları. Bu beni fazlası ile mutlu eden bir konu.

ali-ipin1
ANKARA LIFE

1 Yorum

Bir yorum da siz yazabilirsiniz...

Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.